Köyün bağlı olduğu Aşiret

 

        

 

             HÜSEYİN PAŞA

     Kör Hüseyin Paşa'nın Hayatı bir sayfaya sığacak kadar kısa değildir.Burada azda olsa geçmişinden bahsedilecektir. Hayderanlı Aşiretinin Reisi ve Hamidiye alaylarının Patnos bölgesi komutanıdır.Kendine has üslubu ile kimilerine göre tam bir derebeyi,kimine göre ise tam aksine şefkatli,sıcak,merhametli ve babacan bir insandır.

        Tarih : Etkileri ve sonuçları itibari ile kişilerin yerini belirlediğinden dolayı Kör Hüseyin Paşa’nın Yerini belirlemek te yine de tarihe kalmıştır.Tavrı ve davranışları ile bazen Osmanlı bazen Tam bir Kürt Paşası…

        Kaç kez isyanlara bizzat önderlik etmesine rağmen.Organize gelişen Şeyh Sait isyanına destek vermeyerek kürt’lerin tepkisini çeken bir bir kürt. Netice itibari ile kendi kuralları içinde yaşadığı için ne vazgeçilen ne de sahip çıkılan bir tarihi kişiliktir KÖR HÜSEYİN PAŞA 

      Vazgeçilemiyor çünkü 1. dünya savaşında Ruslara karşı verilen savaşın en ön saflarındadır bakınız kitaplar iki örnekle Hamidiye alaylarının önemini ya da kör Hüseyin paşanın konumunu nasıl vurgulamaktadır?  

   Alayların başarılarından iki örnek

            Yayımlanan kanunla birlikte görev, sorumluluk ve yetki alanı belirlenen alaylar, örnek alınan Rus Kazak Süvarileri ile ilk karşılaşmalarında onlara ağır darbeler indirerek yeneceklerdi. 1893 Osmanlı-Rus Harbi'nde bu alaylar yalnız Kazak Süvarileri değil, güçlü çarlık ordusunun karşısında da inanılmazı başaracak ve "gerilla taktikler" ile "Nigaro'nun Çocuklarını (Çarlık ordusu kast ediliyor) perişan ediyorlardı."

            Bu alayların Hınıs, Karayazı, Göksu ve Tekman yöresinde kurulan Hasanan aşireti reisi Kolağası Kerem Bey, gerilla taktikleri ile Rus ordularının bölgede tutunmasına engel olacak ve Ermenilerin yapacağı katliamlarını tamamen önlüyordu. Rus orduları Diyarbakır'a doğru ilerlemesine rağmen Kerem Bey'in alay bölgesine girememesi ve her denemesinde ağır darbeler alarak geri çekilmesi mahalli askeri zaferlerin nişanesidir.

          Bir diğer müşahhas örnek ise Patnos'ta kurulan ve Kör Hüseyin Paşa'nın kumandasındaki alayın mensubu Abdülmecid Bey ile ilgilidir. Gerek 93 harbi ve gerekse 1. Dünya Savaşı sonrasında yaptığı başarılı çatışmalardan dolayı "Kaymakam Binbaşı" rütbesi ile taltif edilen Sipkan aşireti reisi Abdülmecid Bey'in Tutak kazasında, yanında 6 tane süvarisi ile birlikte bir Rus topçu birliğini dağıtıp toplarını alması olayı Hamidiye Alaylarının yaptığı çalışmalarının bir diğer örneği

 HAMİDİYE ALAYLARININ SONU

        İsveç, Rusya, Belçika, İngiltere'nin baskısı üzerine 1908'in sonunda toplanan Osmanlı Mebusan Meclisi, beklenilenin aksine Hamidiye Alayları'nın dağıtılmasına karar vermedi. Meclis'in Alaylar konusunda toplandığını öğrenen aşiret liderleri, bunu kendilerine yapılmış bir saldırı olarak gördüklerini beyan ettiler. Bu yüzden alaylar ile düzenli ordu arasında ilişkiler kopma noktasına geldi. İttihat Terakki yönetiminin Alayları ordu saflarına kaydedilmesi kararı ortalığı daha da gerginleştirdi.

             Diğer aşiretler arasında yaşı dolayısıyle bir saygınlığı bulunan Haydaranlı aşireti Reisi Kör Hüseyin Paşa bu duruma karşı şiddetle çıktı. 1909'un başlarında alaylar yavaş yavaş silahsızlanmaya başladılar. Haydaranlı aşireti reisi Kör Hüseyin Paşa'nın tutuklanması alaylarla İttihat ve Terakki rejimini tamamen karşı karşıya getirdi. Hüseyin Paşa cezaevinden çıktıktan sonra bütün askerlerini alıp İran'a göç etti. Akabinde 1913 yılında Musul bölgesinde aşiret alaylarının başını çektiği Kürt isyanı başladı.

SAİD-İ NURSİ İLE İLİŞKİLERİ

           Hüseyin paşa Hamidiye alayları’nın dağılma sürecinde Van’ı kuşatmış Bediüzzaman said-i nursi den saldırı yapabilmesi için fetva istemiş fakat said-i Nursi “kardeşi kardeşe mi kırdıracaksın” deyince ısrarla fetva istemiş fakat alamayınca kuvvetlerini geriye çekerek van’a yaptığı kuşatmayı kaldırmıştır.

         Hüseyn paşa ile said-i nursinin ilişkileri ölümünden sonra da çocukları vesilesiyle de olsa devam eder.

           Haydar Süphandağı, Kör Hüseyin Paşanın oğludur. l9ll'de Adilcevaz ilçesinde dünyaya gelmiş. Aralık l978'de vefat etmiştir. Babası, Bediüzzaman'ın tavsiye ve nasihatlarını dinlediği için Van isyanlarına iştirak etmemiş, böylece binlerce masumun kanı dökülmemiştir. Haydar bey Van’dan Bediüzzaman’nında içinde bulunduğu sürgünü şöyle anlatmıştır" (Van Valisi Osman Nuri Paşa (l925 -l926) şehirde sıkı emniyet tedbirleri aldırtmıştı. Kış mevsimini de sürgünler için, en müsait zaman olarak seçmişlerdi.")

          "Seyda ile Van Müftüsünü beraber kelepçelemişlerdi" diyor Haydar Bey ve o günleri bütün tazeliğiyle hatırlıyor, "Biz Bediüzzaman'la İstanbul'a kadar getirildik" diyor. Van'dan ayrılışını ise şöyle anlatıyor:
         "Seyda ile Van Müftüsü Şeyh Masum Efendiyi beraberce kelepçelemişlerdi. Üstad hiç üzgün değildi. Gayet rahat ve müsterihti. Yola çıkmazdan önce bana dedi ki:
          "Babana selâm söyle, bu bize yapılan muamelenin sevabını istemesin. Sabretsin, inşaallah Sahabe-i Kiramın sevabını alır. 'Ben beydim, ağaydım' demesin. Çalışsın; ırgatlık etsin, amelelik etsin, ekmeğini çıkartsın, kimseye muhtaç olmasın.' Demiştir.
              "Van'dan çıkartılan kafilenin uzunluğu, belki bir kilometreyi bulmuştu. Çoluk çocuk, genç ihtiyar binlerce insan, atlı, yaya, arabalı, kızaklı, çeşitli vasıtalarla bir harp ricatı halinde memleketlerinden, gözyaşları içinde ayrılıyorlardı.
          Haydar Bey, İstanbul'a kadar geçen yolculuğu yaklaşık olarak şöyle ifade ediyor:
           "Üç-dört gün Patnos'ta, bir gece Ağrı'da, bir hafta Erzurum'da kaldık. Erzurum'dan sonra at arabalarıyla yollara devam ettik. Trabzon'da yirmi gün kadar kaldık. Gemi yolculuğu ise bir hafta sürdü. İstanbul'da Üstad yirmi - yirmibeş gün kadar kaldı. Sonra kendilerini aynı gemi ile Antalya'ya götürdüler.”




 Hayderanlı Aşiretinin Reisi ve Hamidiye Alaylarının komutanı Kör Hüseyin Paşa’nın mezarı 80 yıl sonra araştırmacı yazar torunu tarafından bulundu.

Azadi Cemiyetinin üç kurucusundan biri olan, ancak Said-i Kurdi’den icazet almadığı için Şeyh Said isyanını desteklemeyen Kör Hüseyin Paşa ilk başlarda Ermenileri Osmanlı'dan korur. Bundan dolayı devletin tepkisini üzerine çeker. Sonra ise Ermeni kıyımında yer alır. Hayatı İran, Suriye ve Türkiye’nin batısında sürgünle geçen Kör Hüseyin Paşa, 80 yaşındayken namaz kıldığı sırada öldürülür.

Hüseyin Paşa’nın torunu araştırmacı yazar Kemal Süphandağ, 80 yıl sonra geçtiğimiz ocak ayında dedesinin izini aramak için Güney Kürdistan'ın yolunu tuttu. Buradan aldığı bilgi ve belgeler neticesinde Süphendağ, dedesinin izine Ergani’nin Piran kasabasında ulaştı. Devletinin resmi propagandasının aksine Hüseyin Paşa’nın başı kesilmemişti…

HAMİDİYE ALAYLARI VE KÖR HÜSEYİN PAŞA

Kör Hüseyin Paşa’nın aşireti dokuz alayla Hamidiye alaylarına en fazla katkıyı sunan aşiretti. Hamidiye Süvari Alayları teşkilatına en çok alayla katılan aşiret Heyderanlılar; en çok aşiret alayı teşkil eden aşiret reisi ise Kör Hüseyin Paşa’dır. Heyderan aşiretinin 7 alayından dördüne Kör Hüseyin Paşa kumandan eder.

Hamidiye alaylarının hedefinde Ermeniler vardı. Ancak tarihi belgelerden de anlaşılacağı gibi Hüseyin Paşa’nın Ermenilere yaklaşımı farklı olduğu görülüyor.

Tavrı ve davranışları ile bazen Osmanlı bazen tam bir Kürt paşasıydı. Büyük bir güce muktedir olması nedeniyle Osmanlı’nın en fazla dikkate aldığı aşiret reisleri arasında yer alıyordu

Hüseyin Paşa, Heyderan aşiretinden Hamidiye Alayları için 4 alaylık güç kurmuştu. Tüm Kürdistan'da bunu gerçekleştiren iki kişi vardı. İbrahim Paşa ve Kör Hüseyin Paşa’ydı.

KÖR HÜSEYİN PAŞANIN ERMENİLERE YAKLAŞIMI

Rus General V. T. Mayevsriy’nin kaleme aldığı, '19. Yüzyılda Kürdistan’ın Sosyo Kültürel Yapısı, Kürt Ermeni İlişkileri' adlı kitabında Hüseyin Paşa'nın Ermenileri katliamdan koruduğunu ve bu durumun İstanbul’da ciddi rahatsızlıklara yol açtığını anlatıyor.

Kitabında Mayevsriy, Hüseyin Paşa'yla ilgili şu bilgileri veriyor: ‘’Van olaylarında Heyderanlı Emin Paşa Adilcevaz kazasına bağlı 30 Ermeni köyünü yağmalamak istemiş. Köylüler ise gidip yine Heyderan Ağalarından Hüseyin Paşa’ya sığınmışlar. Bu paşa, Sultan adındaki kardeşi komutasında 60 aşiret süvarisini göndererek onları korumuş. Böylece bunlardan köyleri yağmalanmaktan korumuşlar. Yalnız Sultan Bey yetişene kadar 4 köy yağmalanmış. Şimdi ise Heyderanlı Hüseyin Paşa’yı buralardan uzaklaştırmak istiyorlar. Bunu da bazı konsoloslukların aracılığıyla yapılacağı söyleniyor. Paşayı uzaklaştırmak için yalnız konsolosluklar çalışıyor. Bu paşa buralardan giderse bunca Ermeni köyü korumasız kalır"

Daha sonra, İngilizlerin verdiği ültimatomla konuyu incelemek zorunda kalan Osmanlı olayı soruşturur: Soruşturma neticesinde; Ermenilere yönelik bu saldırılar İstanbul’dan gelen bir talimatın sonucu olduğu ortaya çıkar.

Osmanlı, İslami unsurların birbiriyle çatışmasına karşıydı. Rus ve Ermenilere karşı en büyük güvencesi de Kürt aşiretleriydi. Hüseyin Paşa’nın bir 'beylik kurmak' amacında olduğu halk arasında yaygınca konuştuğu söylenir. Bu konuya ilişkin Osmanlı arşivinde belgeler bulunmaktadır. Özellikle Tutak ve köylerine yerleşik Terekemlerin şikayetlerinde Hüseyin Paşa'nın bu arzusu dile getirilmektedir.

YUNAN SINIRINDA HÜSEYİN PAŞAYA MADALYA

Osmanlı-Yunan arasında savaş rüzgârları esiyor. O sıralar 25. Alay Kaymakamı olan Hüseyin Paşa, Padişah Abdülhamit’e gönderdiği dilekçede, “Padişahımız Hazretleri sayesinde Hayderanlı aşiretinden teşkil ettiğim 10. 12. 23. 25’ci Alaylar 500’er atlı ile harekete ve Yunan hududunda istihdamları emirinizi bekliyor. Mahallinden harp mevkiine kadar ücretsiz ve alay yol masrafları ve diğer masrafların cümlesini hadim olmayarak yüklendiğimin bilinmesini arz ediyorum’’ der.

Padişah Abdülhamit ise, Hüseyin Paşa’ya bu jesti nedeniyle altın madalya ile ödülendirir ve Hac’a gönderir.

İTTİHAT TERAKİ DÖNEMİNİDE HÜSEYİN PAŞA

İttihat Terakki padişah Abdülhamit’i devirir. Pekçok Hamidiye reisi gibi Hüseyin Paşa da kısa süreliğine tutuklanır. İttihat ve Terakki aldığı karara göre Kürtlerle, Ermeniler arasındaki sorunları çözmek için çok sayıda komisyon kurulur. İhtilafların çözümü ve özellikle gasp edilen Ermeni mallarının geri verilmesi kararlaştırılır. Komisyonlarla Hüseyin Paşa arasında büyük sorunlar yaşanır. Zaten kısa süre sonra da Hamidiye alayları fesh edilir.

Hüseyin Paşa, o tarihte İttihat ve Terakki yöneticilerini ciddiye almayıp, baskı uygulamakla suçlanır. Aynı tarihlerde akrabaları Emin Paşa ve kardeşi Ali Bey pek çok adamıyla İran’a geçer. Akabinde 1913 yılında Musul bölgesinde aşiret alaylarının başını çektiği Kürt isyanı başlar.

İran’da beylik kurma çalışmaları, Abdurrezak Bedirxan ve Simko ile birlikte Ruslarla ilişki geliştirmesi Türk devletinin endişelenmesine yol açar. Bunun üzerine meclis toplanır ve dönmeleri durumunda affedilip, mal ve mülklerinin geri verileceği taahhüdünde bulunulur. Hüseyin Paşa ve Emin Paşa dönerler, ancak Ali Bey İran'da kalır.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA HÜSEYİN PAŞA

O yıllarda Abdurrezak Bedirxwan aralarında Hüseyin Paşa, Cemile Çeto, Mihemede Aliye Evdi gibi pek çok Kürt aşiret reisine mektup gönderilir. Onları, Osmanlı yönetimine karşı Ruslardan yana tutum almaya çağırır. Hüseyin Paşa da diğerleri gibi, bu öneriyi kabul etmez ve Ruslara kaşı savaşır.

Aslında Hüseyin Paşa sürekli İttihat ve Teraki’nin hedefindeydi... Çok sayıda Kürt aşiret reisi ve şeyhine mektuplar yazan Mustafa Kemal, Hüseyin Paşa'ya hiç mektup yazmaması da dikkat çekici bir durum olarak değerlendirilir.

Nitekim Hüseyin Paşa’nın adamlarının Müslüman ahaliye saldırdıkları, mallarını talan ettikleri söylentileri de altan alta yaygınlaşıyordu.

Hüseyin Paşa’nın Ermeni tehciri ve kıyımında rol almaması devlet yetkililerini kızdırmıştı. Bu yüzden aleyhindeki kampanya giderek büyüyordu.

Bütün bu gelişmelerin yaşandığı bir sırada Hüseyin Paşa yeniden Ağrı’ya dönecek ve Ermenilere karşı savaşacaktır. Sürgünü ise Mustafa Kemal tarafından 1926'da, Şeyh Sait isyanından sonra gerçekleşecektir. Çünkü o tarihe kadar Hüseyin Paşa kullanılmak isteniyordu.

Garo Sasoni ise Hamidiye Alaylarının Ermenilere karşı kıyımıyla ilgili olarak çarpıcı bilgiler veriyor: "Osmanlı Ermenistan'ında yaşayan Kürtlerden bazıları Karabekir Kazım Paşayla birleşerek Ermenilere karşı çarpıştılar. Kör Hüseyin Paşa önderliğinde gönderdikleri büyük sayıdaki süvari birlikleri ile Kars ve Aleksandropol çatışmalarına katıldılar. Kürtler, Mustafa Kemal hareketine karşı özel bir sevgi beslememelerine rağmen, Sultan Hamit döneminde kendilerine verilen imtiyazlara tekrar kavuşacaklarını umut ettiklerinden Mustafa Kemal’in galip olmasını istiyorlardı. Bilindiği gibi Hayderanlı Hamidiye Taburları ve bizzat Kör Hüseyin Paşa'nınkiler, Sultan Hamit devresinin en başıbozuk taburlarındandı. Onlar tarihin önemli olaylarının gidişatını daha henüz kavrayamamış ve bilinçsizlikleri nedeniyle bu kez de Ermeni ulusunu çok üstün Mustafa Kemal güçleri karsısında yine yalnız bırakıyorlardı ki, daha sonraları ise aynı güçler silahlarını onlara yardım edenlere yani (Kürtlere) karşıda insafsızca kullanacaklardı."

1919'da Mustafa Kemal, Erzurum Kongresi’ne davet ettiği Kürt aşiret reislerine gönderdiği mektuplarla Hüseyin Paşanın da desteğini alır. Hüseyin Paşa, Erzurum Kongresine, yeğeni Hasan Bey’i (Mehmet Sıdık Bey’in oğlu Hasan Haydari, 1. Mecliste Van mebusu) gönderir.

ŞEYH SAİT İSYANINDA HÜSEYİN PAŞA

Bitlis mebusu Yusuf Ziya, Cibriyan aşireti lideri Halit Bey'in organizatörlüğünde Şeyh Said önderliğinde kurulan “Azadi Örgütü” Kürt Ulusal Hareketi için çalışmalar yapar. 1925’te bu üç lider tüm önemli aşiret liderleriyle temasa geçerler. Temesa geçtikleri liderlerden biri de Hüseyin Paşa'dır. Kör Hüseyin Paşa, harekete destek için çalışmalara başlar. Bu amaçla Bedüizzaman Saidi Nursî (Kurdi), Şeyh Fehim Arvasi’ye ve Şikaki aşireti Reisi Sımko ile de görüşüldükten sonra karar verme niyetindedir...

Kör Hüseyin Paşa, Saidi Kurd-i ile görüşmek üzere Van'a gider. Dini icazeti Bediüzemman’dan alamaz. Şeyh Said ayaklanması patlak verir. Hüseyin Paşa direnişi desteklemez.

HÜSEYİN PAŞANIN SÜRGÜNÜ

Şeyh Said isyanından sonra ayaklanmaya katılmadıkları halde, Beyazıt ve Van'da yerleşik 1400 ailenin batı vilayetlerine sürgünle mecburi ikamete tabi tutulması kararlaştırılır. İlk kafilede Hüseyin Paşa’nın ailesi (Abdullah, Nadir, Afit, Salih, Yusuf, Haydar, Mustafa) olmak üzere tam 72 aile bir kış günü askerlerin eşliğinde sürgüne gönderilir.

Hüseyin Paşa’ya “kardeşkanı dökme “diyerek Şeyh Said isyanına katılmasını engelleyen Saidi Kurdi’ye devlet sürgünle ödüllendiriyordu.

Bruki aşiretinin önde gelenlerinden Kinyas Kartal ve ailesi, Ahmedê İbrahim, Eli Begê Mirze Ağa, Şeyh Fehimê Arvasi, Küfencizade Şeyh Abdulbaki, Şeyh Mahsum, Gevaş müftüsü Hasan, Abdulbaki Arvasi ve daha niceleri sürgündedir...

Sürgün güzergâhı Erzurum, Bayburt, Trabzon oradan da gemi ile İstanbul olur. İstanbul’dan da İzmir’e gönderilir bu 72 aile ve İzmir bu ailelerin dağıtım yeri olur.

Hüseyin Paşa ve oğulları (Salih hariç) ile Adaman aşiretinden Ahmedê İbrahim Ağa, Sipki aşireti Ağası Abdülmecit, Ademanlı eli Begê Mirze Ağa, Siirt’teki Zilan aşiretinin Ağası Resul Beg, Xoyti aşireti Ağası Heci Musa, Bekirî aşiretinden Hesenê Biro Antalya’ya; Paşanın oğlu Salih, Balıkesir’e diğer aileler ise Kayseri, Konya, Manisa, İzmir, Burdur gibi illere gönderilir.

Bütün aileler böylece parçalanmıştır sürgünde... Önceleri Paşanın çocuklarının her birini Balıkesir, Kayseri, Konya, Manisa gibi ayrı illere göndermişlerdi… Sonra ise bunların da Paşanın yanına Antalya’ya dönmelerine izin verilmişti. Paşanın oğlu Salih’in babasının yanına dönmesine ise izin verilmez.

Bu sürgün hayatı Ağaların çok zoruna gidiyordu. Kabul edilemez duruma karşı, kış bitiminde Türkiye'den firar edip, Suriye'ye geçmeye, oradan da Ağrı'ya başlamış olan direnişe katılmaya yemin etmişlerdi. Fakat bahar geldiğinde bu Ağaların çoğu vazgeçmişti. Baharla beraber Paşa ve oğulları Mehmet ile Nadir Bey'i Kayseri’nin Talas ilçesine gönderirler.

Paşa burada nihai kararını vererek; oğulları Abdullah, Yusuf, Nadir, Afit, Mehmet; torunları Süleyman, Ahmedê Zero Xatunê ve Xoyti aşireti Ağası Heci Musa Ağa ile birlikte Suriye’ye geçtiler. Ve orada Haco Ağaya misafir olurlar... Şeyh Said isyanından firar edip Suriye'ye kaçan Kürt aydınlarının kurduğu Xoybun örgütüne katıldılar.

Xoybun, vesikalık fotoğraflarını çekip “Fılqetıl Dı Kurdiye “dergisinde yayımladı. Hüseyin Paşa oğlu Abdullah ve Ahmet’le birlikte Xoybun’a ait bir ciple Irak’a geçer, bu dönemde Türkiye’nin Paşaya yönelik yoğun bir istihbarat çalışması vardır. Bu yolculuktan haberdar olan Mardin valisinin girişimiyle İngilizler sınıra asker yığar. Artık geri kalanlar Irak’a geçemezler. Bu zaman diliminde Xoytili Heci Musa vefat eder.

Hüseyin Paşanın Irak'tan gönderdiği mektup üzerine değerlendirme yapan Nadir ve Mehmet Beyler Suriye üzerinden Türkiye girmeye karar verirler. Mehmet, Yusuf, Nadir, Süleyman ve Afit beyler Bışarê Çeto ile Haco Ağa’nın adamlarından oluşan bir grupla birlikte sınırdan Türkiye’ye girerler. Giriş esnasında çarpışmalar yaşanır. Mardin dolaylarında kalabalık bir askeri müfrezenin çemberini yararak Bışare Çeto’nun oğlu Felemez’i bulurlar. Felemez’in yardımıyla Silvan’a oradan da Siirt üzerinden yorucu ve tehlikeli bir yolculuk sonucu kendilerini Muş’a atarlar. Muş dolaylarındaki Leter köyünde ikamet eden Mehmet Bey'in dayılarının evine giderler. Dayıları onlara tuzak kurup devlete teslim etmek için Ahlata götürürler. Ahlat Belediye Başkanı Ethem Bey bunu kabul etmez ve tepkisini gösterir. Bu tepkiyle oyuna geldiklerini anlayan Nadir ve Mehmet Beyler kaçarlar. Mehmet ve Nadir Bey Çakirbeg (Çakırbey) köyünde at ve silah temin ettikten sonra, Hostekar köyü üzerinden Aladağları aşarak bir şekilde kendilerini Zilan aşiretinin obasına atarlar, oradan da Zilanlılar’ın yardımıyla Ağrı dağına İhsan Nuri Paşa liderliğinde direnişin karargâhına kendilerini bırakırlar.

HÜSEYİN PAŞANIN ÖLDÜRÜLMESİ

Hüseyin Paşa ise İran üzerinden Ağrı'ya geçmek için Irak'ta Şeyh Ahmet Barzani’nin evinde misafirdir. Orada Xoyti aşireti lideri Hacı Musa Bey'in kardeşi Nuh Beg ile oğlu Medeni de misafirdir. Hüseyin Paşa oğlu Abdullah Bey, yeğeni Ahmed’e Zero Xatunê, Hacı Musa Bey'in oğlu Medeni ve iki adamı İran’a geçmek için yola çıkarlar. Yolda molla verdikleri bir anda Paşa namaz kılarken; Medeni ve adamları tarafından öldürülürler. Medeni daha sonra sınırı geçerek Van’de devlete teslim olur.

Hüseyin Paşa’nın öldürüldüğünü duyan Şeyh Ahmet Barzani Nuh Bey'i suçlu bulup idam eder. Medeni, Hüseyin Paşa'nın torunu Mıhemede İsmail bege tarafından 1962'da öldürülünceye kadar da devletin sıkı bir işbirlikçisi olarak kalır. Hüseyin Paşa’nın öldürülmesi Ağrı başkaldırışına büyük bir darbe niteliği taşımıştır. Bu ölüm özellikle Serhat'taki tüm aşiretlerin cesaretini kırmıştı. Her aşiret her ne kadar bağımsız gibi görünse de, birlikte hareket ettikleri Hamidiye Kuzey Saha Komutanına danışmadan büyük bir başkaldırıya girişmezlerdi. Bunun için de Paşa Ağrı için büyük önem taşımaktaydı...

MIHEMEDÊ İSMAL'İN ANISANA KÖR HÜSEYİN PAŞA’NIN İNTİKAMI

 
 
 
Uzun firari ve sürgün yıllarından sonra memleketlerine dönen Hüseyin paşa ailesi, 22 yıldır sahipsiz kalan ve çoğu devlet tarafından satılan mülkiyetlerinin problemleriyle uğraştılar. Bu sorunların nispeten halinden sonra, sıra Hüseyin paşanın intikamının alınmasına geldi.
Musa Anter suadiye’ki evinde bana;

—Medeni’nin öldürülmemesi için Sağlık bakanı Yusuf Azizoğlu tarafından Nadir beye gönderildim. Nadir bey; Bana böyle bir kararı tek başına veremeyeceğini, bunun için aşiret ileri gelenleriyle görüşmesi gerektiğini, bu görüşmelerden sonra kendisine gereken cevapı verebileceğini söyledi. Geri dönüp gittim. Birkaç ay sonra, tekrar Yusuf Azizoğlu tarafından Nadir beyden yanıt almak için gittim. Nadir beyin Patnos’ta olmadığını söylediler. Daha sonra 1962 de ben tutukluyken medeni’nin öldürüldüğünü gazetede görünce Nadir Beye neden ulaşamadığımı anladım. Evet, Medeni’nin ölüm kararı verilmişti, Nadir beyin, bana görünmemesinin nedeni oydu.
1962 de medeni’nin öldürülmesini ateşleyen başka bir gelişme oldu. Bu konuda, Hirişo köyü imamı Mele Hadi Koç şunları söylüyor;
15 Nisan 1962 de ben, Hüseyin Paşa’nın akrabalarından Hirişolu Mustafa yiğit, yeğenleri şeyh Adil sinoğlu ile birlikte 26 kişi hicaza gitmek için Erzurum’a ordan da çavuşoğlu otobüs firmasıyla Ankara’ya gittik. Cumhuriyet tarihinin 2. hac kafilesiydik. Ankara Ulus( dışkapı) da örnek otele yerleştik. Muşlu medeni bey ve arkadaşlarıda aynı otelde kalmaktaydılar. Amcam mele vehit ile Mele Evduleziz medeni’yi otelden alıp ulusta Hale yakın Abdullah oteline götürdüler bu otelin şimdi ki adı Erzurum otelidir.
O tarihte pasaportlar ankara’dan veriliyordu. Merhum Şeyh Adil Sinoğlunun pasaport işlemlerinde sorunlar çıktı. Bu sorunun çözümü için şeyh adil ile hacı Mustafa yiğit birlikte Ankara valiliğine de bululanan milli birlik komitesi üyesi emekli Albay Lütfi hancıoğlu’na gittiler. Lütfi Hancıoğlu seçimde Hüseyin Paşa’nın torunu Ali Erhan’la birlikte CHP den ağrı milletvekili adayıydı. Seçimi kaybedince de Merkez Valiliğine getirilmişti. Medeni Bey’de Aynı seçimde Muş’ta CHP den aday olan Albay Mehmet Beleği ziyarete gitmişti. Medeniyle burada karşılaşan merhum Şeyh Adil Sinoğlu Medeni beye bir tokat atıp sen bunu bir kurşun olarak kabul et der. Bu kavgayı zamanın medyası büyük bir ihtimalle milliyet gazetesi; Medeni’nin Hüseyin paşa’nın torunları tarafından öldürüldü şeklinde duyuruldu. Sinoğlu; haca gidemedi, bu olayı Nadir bey; Paşa yeni öldürüldü şeklinde değerlendirdi ve harekete geçti.
Pek çok yerde hüseyin paşa’nın kız kardeşinin oğlu olduğu şeklinde biliniyor. Oysa Mıhemed İsmail beyin, İsmail bey Ahmet beyin, Ahmet beyde Sultan beyin oğludur. Sultan beyde Hüseyin paşanın kardeşidir. Yani baba tarafından Hüseyin paşanın torunudur.



Mıhemed, bu işe gönüllü talip olur. Babası Erciş kuşatmasında şehit olduğunda o henüz üç yaşındaydı ve o babanın tek çocuğuydu. Küçük yaşta yetim kalan Mıhemed Nadir ve Mehmet beylerin yanında kalmaktaydı. Nadir bey; Mıhemedin tek başına bu eyleme gitmesine karşıydı. Hüseyin paşa ile birlikte şehit olan ağabeyi Abdullah beyin çocuklarından ya da torunlarından birisinin de Mıhemed’e refakat etmesini istedi ve Abdullah beyin oğlu Hamza beyi bu konuda görevlendirdi. Fakat öyle olmadı Mıhemed tek başına gitti. Bundan sonrasını Mıhemed’den dinleyelim;



“Medeni’yi öldürme olayını üstlendikten sonra, hasadımı yaptım evimin kışlık ihtiyaçlarını gördüm. Anneme kararımı anlattım. Hakkını helal etmesini isteyip elini öptüm. Ailem ve çocuklarımla vedalaşıp Patnos’a gittim. Amcam Nadir beyle bir araya geldik. Yanımda götüreceğim silahı birkaç silah içinden defalarca deneyip seçtik. Yanıma aldığım silah Hacı Hüsnü’nün oğlu Cemil’in tabancasıydı. Artık hazırdım. Nadir beye hazır olduğumu söyledim. Nadir beyle birlikte çarşıya çıktık.



Nadir bey;
—seni yalnız gönderemem bende geleceğim dedi.
Bende;
—amca senin bütün hayatın dağda ve cezaevinde geçmiş, 55 yaşındasın bu yaşta böyle bir görev sana düşmez dedim.



Nadir bey kızdı;



_oğlum beraber gideriz, Medeni’yi öldürdükten sonra ırak’a Mele Mustafa’nın yanına gideriz. Orda komutan oluruz. Diyerek, gelmekte ısrar etti.
Çarşıdan pıra-reşe kadar birlikte yürüdük. İlle de benimle geleceğinde ısrar ediyordu. Ben kabul etmeyince de kızıp, azarlıyordu. Neticede kendisiyle gitmeyi kabul etmeyeceğimi anladı. Sonra;
_bu işi erteleyelim seni yalnız gönderemem dedi.
Ben de
—hayır, ben kararımı verdim. Annem ve çocuklarımla vedalaştım. Artık geri dönmem dedim.

Nadir bey;



—sen bir babanın tek çocuğusun bu büyük bir haksızlık olur, yanlış yaptık
O esnada bir minibüsün geldiğini görünce, elini tutup öptüm, gözleri doldu.
Zar zor
—yolun açık olsun diyebildi. Ben minibüse binerken arkasını döndü. Ulu çınar, Ağrı aslanı “bave_fereşke” ağlıyordu.



Minibüsle Malazgirt’e gittim. Orda eski bir arkadaşım vardı. Onu rehberlik yapması için yanıma aldım, birlikte Bitlis’e gittik. Bitlis’ten bir minibüsle muş’a gidiyorduk. Seyahat esnasında minibüsteki biriyle sohbete başladık. Muş’a neden gittiğini sordum.
_muşta bir tutuklumuz var. Medeni beyi görüp tahliye ettirmeye çalışacağız dedi. Ben;
_evet, Medeni beyin halledemeyeceği hiçbir iş yoktur. Sizin işinizi ondan başkası çözemez, Hüseyin paşa gibi birsini öldüren bir yiğittir dedim. Bu sözüm onların hoşuna gitmedi.
_Hayır, o konuda haksızdı Hüseyin paşayı ihanetle öldürdü.



Benim amacım onların vasıtasıyla medeni’ye ulaşmaktı. Sonra şoföre;
_Medeni beyin köyü Muş’a varmadan şu dağların eteğindeymiş. Köyüne uğrayıp orda olup olmadığını soralım dedi. Bende araya girerek;
_evet, köye uğrarsanız daha iyi olur. Evine gitmeniz işinizle daha çok ilgilenmesini sağlar bizimde acelemiz yok, hem bizde kendisini ziyaret etmiş oluruz dedim.
Şoför işinin olduğunu söyleyip kabul etmedi. Çok uğraştık şoförü ikna edemedik. Muş’a gittik.



Muş’a daha yeni inmiştik, Medeni’yi hiç görmediğim halde, karşıdan gelen birinin o olduğunu anladım. Arkadaşıma;
_bumu diye sordum
Arkadaşım cevap vermedi. Daha sonra bir kahveye oturup çay içiyorduk, bu kez az önce gördüğüm kişiyle benzer birini gösterip bumu diye sordum. Arkadaşım;
_arkadaşım sen bu işi beceremeyeceksin evine dön diyince, artık o ilk gördüğümün Medeni olduğuna emin oldum. Kendisine teşekkür edip harçlığını verdim gitti. Öğlen vaktiydi, bir lokantaya gittim, yemek söyledim ne yaptımsa bir lokma bile yiyemedim. Aç olmama rağmen boğazımdan geçmiyordu.



Oradan kalkıp camiye gittim. Namaz kıldım, sonra Kuran_ı Kerim’i aldım dua ettim.
_Allahım, ben dedemin intikamını almak için geldim. Eğer Medeni Bey dedemi haklı bir sebeple öldürdüyse, onu öldürmeyi bana nasip etme. Ama eğer haksız yere dedemi öldürdüyse onu öldürmeyi nasip et dedim. Kuran-ı Kerimi öpüp yerine koyup, camiden çıktım. Çarşıda yürürken iki Patnoslu tüccar gördüm. O yıllarda Patnoslu hayvan tüccarları, hayvanlarını muş’tan trenle naklediyorlardı. Kendimi onlara göstermemeye çalıştım. Daha sonra medeni beyi karakolun bahçesinde otururken gördüm. Cami de karakolun yanındaydı. Medeni bey, kalkıp caminin tuvaletine gitti. Bende peşinden gittim. Tuvaletler doluydu. İkimizde boşalmasını bekledik. Boşalınca, medeni tuvalete girmeye yeltendi, ben ondan önce davranıp içeri girdim. Hiddetle;
—teres dediğini duydum.
Tuvalette tabancamı kontrol ettim. Zaten daha önce mermiyi hazineye sürmüştüm.
Kontrol edip çıktım. Elimi yıkayıp Medeni beyin çıkmasını bekledim. Çıktı abdest almak için ceketini çıkarmak üzereyken kendisine seslendim;
_beni tanıyor musun? Sen dedemi namazın üzerinde öldürdün, bende seni öldüreceğim dedim. Ben bunları söylerken o hiddetle;
—teres diye haykırıp silahına davrandı. Ama ben hazırlıklıydım,. O daha çeketini tam çıkarmamıştı. Silahını çekmesine fırsat vermeden, göğsüne iki el ateş ettim. Düştü, karakol çok yakındı. Polisler bahçe kapısını tutular, yolu açmaları için havaya birkaç el ateş ettim, kaçıştılar. Birkaç adım attıktan sonra aklıma ölmemiş olabileceği geldi. Geri döndüm. Dizleri üzerine yüzükoyun düşmüştü, ensesine bir el daha ateş edip süratle kaçtım. Son derece süratli koşabiliyordum. Koşarak muşu terk ettim. Yolu iyi bilmediğim için kaçış imkânı olmayan bir yerde kıstırıldım.



Teslim ol çağrılarına ancak savcı gelirse teslim olabileceğimi söyledim. Uzunuca bir süre teslim olmadım. Daha sonra savcının geldiğini söyleyip, silahımı atıp çıkmamı istediler. Tabancama dolu bir şarjör sürüp ayağa kalktım. Savcının gelip beni alabileceğini söyledim. Bütün ısrarlarına rağmen tabancamı atmadım. Neticede savcı ile birkaç asker ve polis gelip beni aldılar, birkaç askeri araç birden getirilerek beni birisine bindirdiler. Silahım daha da elimdeydi. Gidinceye kadar yol kenarında ki evlerden araçların üzerine taş yağdı.



Beni emniyete götürüp yoğun bir işkenceyle sorguladılar. Ayak tırnaklarımı çektiler. Beni bu olaya kimlerin azmettirdiğini söyletmeye çalışıyorlardı. Nadir ve Ali beyin üstünde çok durdular ama ben direndim. Olayı kendi kararımla gerçekleştirdiğimi söyledim. Bir ara Medeni Bey sağdır, gelip senden hesap soracak dediler. Daha sonra, ben yalnızken hapishane müdürü yanıma gelip, zincirlerimi çözüp, gözlerimden öperek;
_*sen hepimizin onurunu kurtardın. Merak etme, Medeni olay yerinde öldü dedi.



Olaydan sonra Ali Bey, mıhemedi güvenilir bir yere aldırmak için Ankara’ya, o tarihte başbakan olan İsmet İnönü’ye gider. İnönü, medeni beyin öldürülmesine çok kızar. Bunun üzerine Ali Bey, sağlık bakanı Yusuf Azizoğlu’na ve Adalet bakanına gidip, Mıhemedi Sıvas cezaevine aldırır. Mıhemed,. Ecevit’in 1974 affında hapisten çıktı. 28–2–2012 tarihinde vefat etti.

Kemal Süphandağ



Facebook sayfamızdan takip edebilirsiniz.
 
www.goruslukoyu.bir.tc (diğer stemiz)
 
Facebook beğen
 
HABERLER
 
KÖYÜMÜZÜN DOĞAL KAYNAKLARI
 

DUYURU PANOMUZ
Köyümüzün doğal
•yer altından çıkan!...
• maden
suyu
birçok hastalığa
devadır


----------------
Herkesi bu sudan içmeye davet ediyoruz

----------------
özellikle böbrek ve
mide
rahatsızlıklarına çok iyi geldiği bilinmektedir
----------
ZİYARETÇİ SAYISI
 
 
Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol